REHBERLİK ve PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK PORTALI

Bilimlerin Nihai Ufku


   
Bilimlerin Nihaî Ufku
Prof.Dr. Osman ÇAKMAK
   

Bütün bu görünen âlemin temelinde ve ortaya çıkan özelliklerde, atom ve moleküllerin faaliyeti vardır. Besin kaynaklarımız olan şeker, yağ ve protein; atomların bir araya getirilmesiyle teşekkül eder. Meselâ klorofil; karbon, hidrojen, oksijen, azot ve magnezyum gibi atomlardan yapılmış bir fabrika gibi çalışır. Ona sadece ışık, su ve karbondioksit verilir; bir müddet sonra karşılığında kutu kutu şeker, top top kumaş, harika elbiseler, lezzetli yiyecekler alırız. Bu maharet klorofilde değildir; bu ikram ve inayetin arkasında bir şefkat ve kudret eli bulunmaktadır.

Yeni bir dünya
19. yüzyılın sonunda, bilim dünyasında hâkim görüş artık her şeyin keşfedildiği ve geriye ayrıntıların kaldığı şeklinde idi. Fizik ilmi açısından ele aldığımızda Newton Mekaniği varlığın sadece bir boyutunun izahı idi. 20. yüzyılın başlarında gelişen Kuantum Mekaniği ile bakış açımız genişledi ve diğer başka boyutların varlığı ortaya çıktı. Bu gelişmeler yarın daha başka boyutların çıkabileceğini gösteriyordu.

1927’de Bohr (1885–1962 ), Heisenberg (1901–1976) ve Pauli (1900–1958) birlikte; “Atom nedir, işleyişi nasıldır ve neye benzer?” sorularına cevap arıyorlardı. Araştırmalarının felsefî yorumları oldukça çarpıcıydı. Zîrâ çalışmaları, gerçekliğin deterministik değil, istatistikî (ihtimaller çerçevesinde) olduğunu ve maddî gerçekliğin aynı zamanda gözleyene de bağlı olduğunu ortaya koymuştu. Neticede, nesnel gerçeklik izafî gerçeklikle renklenmişti.

Rutherford’un (1871–1937) deneyleri, atomların sert ve parçalanamaz olmadıklarını, içinde küçük taneciklerin dolaştığı büyük boşluklardan meydana geldiklerini gösterdi. Kuantum Teorisi ise atomun, klâsik fizikteki sert nesneler gibi olmadığını; maddenin atomaltı parçacıklarının, müşahhas (soyut) fizikî bir varlıktan ziyade dual (dalga/tanecik) yapıda olduğunu gösterdi. Atomu oluşturan parçacıklar zâtında bir varlığı olmayan, bir biçimden diğerine geçebilen, enerjinin sürekli bir raksı şeklinde görünürler.

Kâinatın fizikî kısmı, bir bakıma bir tv yayını gibi dalgalardan ibarettir. Televizyon yayın dalgaları ekranda nasıl elma, çiçek, kuş veya insan görüntüleri oluşturuyorsa, kâinattaki enerji dalgaları da elma, çiçek, kuş, insan ve hattâ ses hâlini almaktadır.

Richard Philip Feynman (1918–1988) elektron ve ışık hakkında: “Çok küçük ölçekteki şeylerin davranışı için söyleyeceğimiz tek şey, onların farklı davrandıklarıdır. Bir atom, bir yay ucuna asılmış sallanan bir ağırlık gibi davranmaz. Çekirdeği saran bir bulut veya sis tabakasına da pek benzemez. Daha önce gördüğümüz hiçbir şeye benzemeyen bir şekilde davranır. Elektronların ve ışığın parçacık gibi davrandığını söylersem yanlış intibaa yol açmış olurum. Dalga gibi davranırlar desem yine aynı şey. Onlar kendilerine has, benzeri olmayan bir şekilde hareket ederler. Teknik olarak buna ‘Kuantum Mekaniği’ne has davranış tarzı’ diyebiliriz. Bu, daha önce gördüğümüz hiçbir şeye benzemez… Elektronlar bir anlamda tıpkı fotonlar gibi davranır; ikisi de ‘gariptir’. Nasıl davrandıklarını algılamak bir hayal gücü gerektirir.” ifadeleriyle bu konudaki hayretini ifade eder.

Feynman “Fizik Kanunları Üzerine” isimli çalışmasında şöyle der: “Gerçek şu ki, bilimde söylediğimiz sonuçların tamamı kesin değildir; hepsi de sadece sonuçlardır, gelecekte neler olacağı hakkındaki tahminlerdir ve siz ne olacağını bilemezsiniz. Çünkü çok sayıda hem de mükemmel deneylerle test etmediniz.”

“…Biz şüphe duyuyoruz ve o zaman yeni düşünceler için yeni hedefler koyuyor, yeni araştırmalar öneriyoruz. Bilimin gelişme hızı, yaptığımız deney ve gözlemlerden ziyade, ne kadar çok deneyecek ve araştıracak problem bulduğumuzla orantılıdır.”


Birlik gerçeği
Kâinat, geometriyle kurulup fizikle işleyen bir nizam ve ölçüler âlemidir. Küçük, büyüğün özelliğini taşıyor; küçük, büyüğü sanat ve hikmetçe geçmese de, geri de kalmıyor. Varlıklar sicimlerden kuarka, oradan atom ve moleküllere.. ve nihayet insana uzanan yaratılış silsilesi. Her şeyde, her işte, her harekette, her terkipte kendini gösteren küçükten büyüğe mükemmel bir diziliş ve ‘birlik’.

Santimetrenin milyonda birinin milyonda biri çapındaki elektronlardan, çapları yüz binlerce ışık yılını bulan gök adalarına varıncaya kadar âlemde her şey birbirine bağlanmıştır. David Bohm’un (1917-1992) dediği gibi: “Kuantum mekaniği, birbirinden çok uzak şeylerin sebep-netice zinciri olmaksızın birbirine bağlandığını ortaya çıkarmıştır. Her şey, her şeyle bağlıdır.” Bilimler yoluyla kâinat kitabını doğru okuyan bilim adamları Kur’ân’ın en büyük hakikatine, yani ‘birlik’ gerçeğine, tevhidin fizikî kâinattaki en açık yansımasına ulaşır.

İlk zamanlar madde âlemini ayakta tutan dört temel kuvvetin (elektromanyetik kuvvet, çekim, nükleer ve zayıf nükleer kuvvetler) atomun temelinde tek bir kuvvet hâlini aldığı fark edildi. Bu defa kâinatı izah edecek daha temel ve basit bir teorinin, bütün hâdiseleri açıklayacak her şeyin teorisinin kurulabileceğini akla getirdi. ‘Birleşik Alanlar Teorisi’ bu yönde ulaşılmış önemli bir merhale oldu. Bu teori, önceleri ayrı ayrı mefhumlar kabul edilen kuvvet alanları, ışık, ısı, elektrik ve manyetizmanın artık tek bir yapının ‘farklı görünüşleri’ olduğunu anlatıyordu. Bütün sistemlerin âhenkle işlemesinde rol alan kuvvetler ve bütün maddî unsurlar, tek bir hakikatin değişik yansıma ve tecellilerinden başka bir şey değildi.

Bilimin gâyesi
“Hayat nedir?” adlı kitabında Erwin Schrödinger (1887–1961): “Bilimin insanlığa en büyük katkılarından biri, hepimizi doğrudan alâkadar eden; ‘Kimiz, nereden geliyoruz ve nereye gideceğiz?’ sorularının cevabını bulmak veya zihinleri bu konularda rahatlatmak olacaktır.” diyerek bilimin doğru hedefini gösteriyor. 1964 yılında Nobel Tıp Mükâfatı’nı alan John Eccles (1903–1997) daha farklı bir kanaat sergiler: “Bilim, şu hâliyle ne herhangi birimizin var oluş hikmetini açıklayabilir ne de şu temel sorulara cevap getirebilir: ‘Ben kimim? Neden buradayım ve neden yaşıyorum? Öldükten sonra ne olacağım?’ Bunlar bilimin sınırını aşan sırlardır.” Robert Jastow da: “Bilim asla yaratılış sırrının üstündeki perdeyi kaldıramayacak.” sözleriyle aynı fikri paylaşır.

1980 Nobel Tıp Mükâfatı sahibi nörofizyolog Roger Sperry (1913–1994) 1983’teki bir mülâkatında; “Bilimin kendisi materyalizmle çatışır. Bilim ile din neden çatışsın ki?” diye sorar ve devam eder: “Esasen bu ‘din bilimle çatışır şartlanması’ materyalist felsefenin bilim olarak kabul edildiği zamanlardan kalmadır.”

Materyalizmi kökünden sarsan, temelinden yıkan gelişmelere paralel olarak zihinlerdeki dönüşümü fizikçi Paul Davies (1946) şöyle özetler: “Fizikî âlemin temelini teşkil eden katı birimler, bir bir eridi, hepsinin yerini metafizik bir okyanusun var-yok arası dalgalanmaları aldı. Yeni fiziğin bu fizikötesi yönelişi, çoğu insanın zihninde felsefî ve dinî dönüşümler başlattı; hepsi bu keşifleri, hâlihazır modern teknoloji toplumunun temeli olan materyalist ve katı dünyadan bir silkinme olarak gördüler.”

Materyalizmin bilim dünyasında kök salması ile hayat mânâsızlaşmıştır, her şey âdi bir görüntüye bürünmüştür. Yirminci asır içinde, maddeci felsefeyi kökünden sarsan gelişmelerle kâinat tablosu değişince, bilimle din arasında ayrım olmadığı daha iyi görülmeye başlandı. Bilimler Allah’ı tanımanın bir yolu olarak daha belirginleşti. Bu gelişmelerin 21. yüzyılda artarak devam edeceğine inanıyoruz. Bu vesileyle yeni bir dünyanın eşiğinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Teksas Üniversitesi Beşeri Bilimler Profesörü Frederic Turner (1861–1932): “Kâinat dev bir piramit gibi; piramidin en altında matematik var, onun bir üstünde fizik yer alıyor, böylece en üste doğru çıktıkça sanat ve felsefe geliyor ve onların da üstünde ilâhiyat yer alıyor. Bu anlaşıldığında, bilim Rönesans’tan sonraki en büyük devrini yaşayacak, ilahî olan ile tabiî olan ayrımı sona erecektir.”2 ifadeleriyle, gelinen durumu özetlemektedir.

Dipnotlar
1.Feynman, Fizik Yasaları Üzerine, s.149–151
2.Bilim adamlarının bu kabilden düşünce ve görüşlerini Metin Karabaşoğlu’nun kaleme aldığı “Herkes Kendi Serüvenini Sever” başlıklı makaleden takip edebilirsiniz: http://1111.karakalem.net/pfFormat.asp?article=692