//-->
Wordpress Themes
Just another WordPress weblog
Ana Sayfa
Forum
Online Destek
İletişim
Misafir Notları
PDR
Rehberlik
Grup Rehberliği
Eğitsel Rehberlik
Mesleki Rehberlik
Kişisel Rehberlik
Psikoloji
Psikoterapi
Gelişim Psikolojisi
Din ve Psikoloji
Aile Danışmanlığı
Psikiyatri
Kişisel Gelişim
Eğitim
Felsefe
Bilim Felsefesi
Pedagoji
Arşiv
Dökümanlar
Sunular
Test Envanterleri
Makaleler - Yazılar
Eğlence Ambarı
Zeka Oyunları ve Soruları
Biraz Düşünelim
Eğleni-yorum
En Çok Okunanlar
Sınav Kaygısı
Fobiler ve Tedavi Yolları
Üstün Zekalı Çocuklar
Stres ve Stresle Başa Çıkma Yolları
Aile İçi Şiddet
Son Eklenenler
Caddelerde İllüzyon
Göz Yanılmaları
Ağaçtaki 10 Surat
Kişilik Bozuklukları
Çocukla İletişim Kurmanın Yolları
Madde Kullanımı İle İlgili Bozukluklar
Ergenlik Psikolojisi
Site İçi Arama
Bizim Önerdiklerimiz
Sınav Kaygısı
Mutluluğun Sırrı
Kişisel Gelişim Kitapları
Başarıyı Arttırmada Anne - Baba Tutumları
İnanç ve Ruh Sağlığı
Site Sayacı 09.11.2010 Tarihi İtibari İle Sıfırlanmıştır.
Yaşam ve İnsanlar Düşünce
REHBERLİK ve PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK PORTALI !!!
REHBERLİK ve PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK PORTALI
Ana Sayfa
Psikoloji Forum
Rehberlik
Dokumanlar
Sunular
Test ve Envanterler
Psikoloji
Psikoterapi
Kisisel Gelisim
Gelisim Psikolojisi
Din ve Psikoloji
Aile Danismanligi
Psikiyatri
Online Destek
Zeka Sorulari
Egleni-yorum
Biraz Dusunelim
Iletisim
Misafir Notlari
Psikolojik Makaleler
Egitim 1
Egitim 2
Egitim 3
Egitim 4
Pedagoji
Felsefe
Nutfenin (Zigot) Yaratilisi
Insani Insan Yapan Cevher: Ruh
Varolusta Ince Ayar Fenomeni
Tabiat Kanun Koyucu Olabilir mi
Bir Portre ALBERT EINSTEIN
Ben Dunyayim
Tezatlariyla Rousseau
Sekuler Dusuncenin Cikmazlari
Fitrat ve Adalet
Bilimlerin Nihai Ufku
Sifir Olma Yolunda
Ilmi Makalelerde Sirk Problemi
Bilim ve Teknoloji Ufuklari
Farkinda Olma ve Nasip Arasindaki Baglanti
Darwin Siirden Anlarmiydi
Herkes Dunyayi Kendi Aynasinda Gorur
Bilim Felsefesi
Bilim Felsefesi 2
Bilim Felsefesi 3
Bilim Felsefesi 4
Tabiat Kanun Koyucu Olabilir mi
Tabiat Kanun Koyucu Olabilir mi?
Prof.Dr. Ömer ARİFAĞAOĞLU
Yer: Tıp Fakültesi anfisi.
Ders: Anatomi.
Konu: Kalb ve damar sistemi.
Hoca dersini zevkle işliyor:
"Kalb, çeşitli vazifeler gören odacıklardan oluşmuş bir sistemdir. Sol kalbin akciğerlerden aldığı kan, beyin ve bacaklar dâhil bütün vücuda pompalanır. Yaklaşık 5 litre olan toplam kan bütün vücudu istirahat esnasında dakikada bir defa, yoğun egzersizde ise 5-7 defa dolaşır. Bu sebeple tabiat sol kalbimizin duvarlarını güçlü kasılabilsin diye sağ kalbe kıyasla daha kalın tasarlamış ve yaratmıştır(!) Sağ kalbimiz ise, kirli kanı hemen yanındaki akciğerlere pompaladığından fazla güçlü kasılmasına gerek yoktur. Dolayısıyla tabiat sağ kalbin duvarlarını daha ince yaratmıştır(!) Embriyo anne karnında üç haftalıkken kalb çalışmaya başlar ve ölünceye kadar durmadan atar. Beyin, enerjisini sadece glikozdan elde ederken, kalb enerji kaynağı olarak kandaki yağları kullanır. Böylece vücuttaki damarların, hattâ kendi damarlarının duvarlarında yağların birikerek damar sertliği ve tıkanıklığı yapmasına, dolayısıyla kalb krizlerinin oluşmasına engel olur."
Hoca ders boyunca, bu mükemmel sistemin kendi kendine olamayacağını vurgulamak istercesine, üstüne basa basa "Tabiat böyle plânlıyor, tasarlıyor, dizayn ediyor ve yaratıyor..." diyordu.
Sınıfta en yakın arkadaşım Mehmet, anatomi hocası "tabiat" dedikçe yerinde duramıyordu. Bana teneffüste, "Hocaya tabiattan ne kastettiğini soralım." teklifinde bulundu. Ben de "Olabilir." dedim. İkinci derste, hocaya "Kalbin mükemmel işleyişini anlatırken, sürekli 'tabiat'a havale ettiniz. Tabiattan kastınız nedir? " diye sorduk. Hoca: "Arkadaşlar, tabiattan özel bir kastım yok. Sadece tabiatta cereyan eden mükemmel kanunlardan bahsediyorum." dedi. Tabiattan, aslında kâinatın başlangıcından beri câri olan kanunları kastediyor, insan vücudundaki mükemmel mekanizmaları tabiat kanunlarının çalıştırdığını ileri sürüyordu. Tabiata ve kanunlara âdeta ilâhlık veriyordu.
Fakat bu izah bizi tatmin etmekten uzaktı. Bütün bu plânlı, programlı ve ince hesaplı işleyiş, hayat denen bu mu'cize nasıl olur da, tabiat denen ve ne olduğu aslında hiç belli olmayan bir şeye havale edilebilirdi? Zîrâ tabiat denince akla taş, toprak, su, hava, güneş, bitkiler, hayvanlar gelir. Tabiat bunların hangisidir? Hangi akıl, hangi irade ve hangi kuvvetle hangi enstrümanları kullanarak insan vücuduna müdahale eder?
Meydana gelen hâdiseleri izah ederken, arka plândaki prensibe kanun diyebiliriz. Bu durumda bir kanun koyucunun da olması gerekir. İnsan vücudundaki mükemmel işleyişin fâili olarak kanunlar gösterilirse, şu sorulara nasıl cevap vereceğiz? Bu kanunlar kendiliğinden mi kondu? Atomu ve canlı-cansız varlıkları bu kanunlara tâbi kılan bir başka varlığın olması gerekmez mi? Tabiat bir kanun koyucu mudur, yoksa kanunlar mecmuası mıdır?
Bir cismi elimizden bıraktığımızda, yer nasıl ve daha da önemlisi neden, hangi mantıkla(!) cisimleri kendisine çeker? Bunun için, gözle görülmeyen ipler mi uzatır? Uzatsa bile neden? Bir aklı, bir gâyesi mi vardır? Yoksa, yerçekimi kanunu birbirine çekim kuvveti uygulayan kütleler arasında her defasında bir Mutlak İlim ve Kudret Sahibi tarafından mı yaratılmaktadır? Aynı sorular, eksi kutup ile artı kutbun birbirlerini çektiği elektrik veya manyetik kuvvetler için de geçerlidir. Yerçekimi veya elektromanyetizma kanunu, bu yaratma fiillerine verilen isim olamaz mı? Eğer işin hakikati bu sonuncusu ise, tabiat kanunları yerine Âdetullah, Sünnetullah, Âyât-ı tekvînîye, Sevk-i ilâhî, İlâhî isimlerin tecellileri gibi ifadeler kullanmak daha doğru olmaz mı?!..
Kanun konusu şöyle bir misâlle ele alınabilir: Kâbe'de imamın tekbir getirmesiyle cemaat aynı ânda namaza başlıyor, rüku ve secdeye gidiyor, imamın her hareketine uyuyor. Namazın nasıl kılındığını bilmeyen biri bu durumu görse, imamla cemaat arasında gözle görülemeyen ipler olduğunu düşünecektir. Sanki, her tekbirinde imamı milyonlarca ferde ayrı ayrı bağlayan mekanizmalar devreye girmekte ve insanları aynı anda hareket ettirmektedir. Aynen bunun gibi, yerçekimi kuvveti (ve diğerleri de) gerçekte var olmayan bizim varsayımlarımızdır. Allah'ın emriyle her zaman kütleler dünyanın merkezine doğru çekildiğinden, böyle bir çekim kanunundan bahsediyoruz. Şu hâlde, kanunlar aslında bizâtihî var değildir. İmtihan dünyasında Âdetullah umumî olarak aynı şekilde cereyan ettiğinden, bu durumu kanun olarak isimlendiriyoruz. Eğer Allah bu kanunları sürekli olarak işletmeseydi, o zaman kanunlar bir perde olarak iş göremez, imtihan sırrı bozulurdu.
İnsan vücudunda tek tek her hücrede her lâhza gerçekleşen sayısız hâdise için atom ve moleküllerin düzenli hareketinin sağlanmasını o hücrelerde var olduğu sanılan kanunlara vermek aklen ve mantıken son derecede tutarsız olur. Sayısız hareket ihtimâli varken sadece canlılığın devamı yönünde iş görmek, taneciklerin kendilerine sürekli verilen emirleri yerine getirmeleriyle, atom ve moleküllerin Kadîr-i Alîm ve Sâni-i Kerim'e tam itaatleriyle izah edilebilir.
Hocalık vasfıyla muttasıf hakiki muallim ve üstadlarımızın, her şeyin Yaratıcısı olan Rabbimiz'e karşı saygı ve vefa hisleriyle dopdolu ders anlatmaları temennisiyle...
PDR Portalı !!!
Bu web sitesi ücretsiz olarak
Bedava-Sitem.com
ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol