REHBERLİK ve PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK PORTALI
Hayatin Ilk Yillari ve Televizyon
Hayatın İlk Yılları ve Televizyon
Dr. Hasan AYDINLI
Dr. Hasan AYDINLI
20. yüzyılın en büyük buluşları arasında kitle iletişim araçları yer almaktadır. Hepimiz az çok, kitle iletişim araçlarının tesirinde kalırız. Bu tesir olumlu ve olumsuz olabilmektedir. Kitle iletişim araçları içerisinde en önemli yeri şüphesiz, televizyon almaktadır. Tv, insanlık tarihi adına büyük gelişmelere vesile olmuş ve günümüzde de tesirleri tartışılmaz bir noktada yerini korumaktadır.
Aile hayatı; tv, evlerde yerini almadan önce ve aldıktan sonra olmak üzere ikiye ayrılabilir. Yetişkin ferde, aileye veya topluma olan tesirlerini bu yazının değerlendirme alanı dışında tutup tv-çocuk münasebetini ele alarak, tv'nin çocuklar üzerindeki tesirlerini vurgulayacağız.
Anne-babalar ile görüşmelerimiz sırasında, hemen her anne-babanın aklında bir soru vardı: "Tv'nin çocuğumuza tesiri nedir?" Gerçekten önemle üzerinde durulması gereken bir soru olduğu, çocuklara olan tesiri öğrenildikten sonra daha iyi anlaşılacaktır. Her yaş için bu sihirli kutunun tesirleri farklı olmaktadır. Bu tesirleri iyi (istenen tesirler) ve kötü (istenmeyen tesirler) şeklinde ikiye ayırabiliriz.
Televizyonun en büyük tesiri, şüphesiz 0-3 yaşları arasında olmaktadır. Çünkü bu yaşlar hayat boyu kullanılacak bazı psiko-sosyal ve psiko-motor özelliklerin kazanıldığı çok önemli bir devredir. Bu devrede oluşabilecek herhangi bir problem, bütün hayata tesir etmektedir.
Tv'nin 0-3 yaş grubuna tesirleri
0-3 yaş için tv bazı durumlarda ciddi sıkıntıların kaynağı olabilmektedir. Aşağıda sıraladığımız bazı sebeplerden anne-babalar çocuklarına yeterince vakit ayıramamakta ve 0-3 yaş çocuklarını tv ile baş başa bırakmaktadırlar. Bu sebepler; ailelerin sosyo-ekonomik zorlukları, çalışan annelerin durumu, anne-babaların kendilerine ait problemleri, yapılması gereken ev işleri, anne-babaların sosyo-ekonomik zorluklardan dolayı ek işlerde çalışmaları, anne-babalardan birinin veya ev içerisindeki bireylerden birinin kronik hastalığı, ailelerin kendi psiko-sosyal ihtiyaçları için zaman ayıramaması, anne-babaların psikiyatrik problemleri, bebeğin istenmeyen hamilelik sonucu doğmuş olması, çocuğun fizikî bir hastalığının olması ve buna benzer sayacağımız onlarca sebep günümüz ailesine tesir etmektedir. Bu sebepler dolayısıyla, anne-babalar isteyerek veya istemeyerek çocuğu ile fazla ilgilenememekte ve çocuğu ile ilgilenme fizikî bakımdan (karnını doyurma, altını temizleme vb) öteye fazla geçmemektedir. Bu durumda bazı çocuklar, tv ile daha çok haşir neşir olmaktadır.
Bu dönemde çocukların hissî doyum sağlaması ve onun ile her bakımdan ilgilenilmesi onda sağlam ve güçlü bir psikolojik yapının oluşmasına zemin hazırlar. Bebeği okşamak, kucaklamak, onun ile konuşmak, sevildiğini hissettirmek, oynamak, birlikte vakit geçirmek, onu gezdirmek, çocuğun psiko-motor ve psiko-sosyal yönünün gelişimine çok büyük katkılarda bulunur. Bebek ile vakit geçirmek, onun insanlar arası ilişkilere yabancılaşmasını engeller ve ilgilenen bakıcısı vasıtası ile önce karşısındaki bireyi, aile ortamını ve yavaş yavaş sosyal çevresini tanımasını sağlar. Bu ilişki ile önce anneye bir bağlanma gelişir. Bu durum anne karnında başlar ve bebeklik döneminde devam eder. Çocuk kendisine bakım veren(ler) aracılığı ile iletişim geliştirmeye, kendini ifade etmeye, ihtiyaçlarını anlatmaya başlar. Giderek sosyal ortamın gereklerini yaparak çevresinde bulunan insanlar ile diyaloga girmeye başlar.
Çocuklar, iletişimin temel esası konuşma olduğu için, konuşmayı öğrenmek zorundadır. İnsanlar tarafından sevilmek için onları anlamak, onların hissî uyarılarına cevap vermek zorundadır. Sosyalleşmek ve iletişim kurmak için çevresindekilerden, özellikle de bakım veren kişiden, teşvik almak ihtiyacındadır. Bu teşvikler ve onaylar çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak (yiyecek, giyecek, temizlik, koruma vb), onun dertleri ile ilgilenmek, onun ile vakit geçirmek, onu öpmek, okşamak, onun ile konuşmak, oynamak vb yapılan girişimler ile çocuğa sevildiği hissettirilerek, biyo-psiko-sosyal gelişim için bir teşvik oluşturulmaktadır.
Çocuğun psiko-sosyal gelişimi konuşma, çevre ile ilgilenme, sosyal ortamların gereklerini yerine getirme, insanlar ve yaşıtları ile ilgilenme, ihtiyaçlarını insanlara anlatma, insanlarla hissî yakınlık kurma, cansız varlıklardan çok canlı varlıklarla ilgilenme gibi diyalog ortamında kendiliğinden devam eder.
Bütün bunlardan bahsetmemiz, 0-3 yaştaki çocuk-tv münasebetini daha iyi anlamamız içindir. Çocuk cansız bir varlığın karşısında, hissî ve sosyal uyarıdan mahrum, sevgiden ve bağlandığı kişiden uzak, çocuğun konuşmasına, bakışına, gülümsemesine karşılık vermeyen, gönderdiği mesajlara cevap vermeyen, sert, soğuk bir cismin karşısında çok uzun süre kaldığında (her ne kadar ses ve görüntü olursa olsun çocuk onları yorumlayacak, kabul edecek ve psiko-sosyal olarak yararlanabilecek seviyede değildir) bazı problemler zamanla oluşmaktadır. Bu problemler biraz önce saydığımız sosyalleşme, bireyselleşme ve kendiliğinden gelişecek olan psiko-sosyal yönlerin eksik veya yetersiz kalması şeklinde karşımıza çıkacaktır.
Tv niçin, küçük çocuklar için daha sakıncalıdır? Çünkü çocuğun yukarıda bahsettiğimiz sosyal ve hissî eksikliği telâfi edeceği arkadaş ve sosyal ortamı yoktur. Çocuğun konuşmak veya vakit geçirmek için gideceği ikinci bir ortamı yoktur. Bu eksikliği telafi edebilecek psiko-motor, psiko-sosyal yeterlilik henüz gelişmemiş olup alternatif bir gelişim ortamı bulunmamaktadır.
Tv karşısında fazla kalan (etkilenme çocuktan çocuğa değişmekle beraber ortalama günlük bir saatin üzerinde) 0-3 yaş arası çocuk, ailede ve özellikle de bakım veren kişide, eşlik eden yukarıda saydığımız diğer tesirler de varsa, sosyal gelişim (hissî etkileşim ve karşılık verme, sosyal ortamlara uyum, insanlar ile ilgilenme, onlara yakınlık gösterme, yaşıtlarına ilgi vb) ve iletişim (konuşma, anlamlı jest ve mimikler, heceleme, agulama, ses çıkarma, cümle kurma vb.) için gerekli olan fonksiyonların gelişiminde gecikmeler veya yetersizlikler görülür. Bu duruma yani diyalog bozukluğuna yol açabilecek diğer sebeplerin olup olmadığı çocuk psikiyatristleri tarafından incelenmelidir. Bebeklerle ilgilenilerek geçirilecek vakti, tv karşısında geçirilecek zamanın alması son derece sakıncalıdır.
Bu dönemde, uzun süre tv karşısında kalan çocuklarda başka hazırlayıcı sebepler yok ise, başka sebepler de eklenerek bazı psikiyatrik tablolar gelişebilir. Bu tür çocuklarda; çevreye karşı ilgisizlik, seslenince bakmama, göz kontağı kurmama, insanlara ve akranlarına ilgisizlik, onlarla hissî ve sosyal iletişime geçmekte zorlanma, kendi halinde olmaya çalışma, kendi etrafında dönme ve sallanma gibi tekrarlayıcı davranışlar, eşyalar ile aşırı ilgilenme, konuşmada gecikme, cümle kurmada gecikme, diyalogta problemler, hissî olarak karşılık verememe vb. birçok belirti görülebilir. Bu sebeple anne-babaların özellikle bu yaş için tv izleme hususunda sınırlamalar koyarak aşırılığı engellemeleri, normal psiko-motor ve psiko-sosyal gelişim için uygun olur.
Aynı zamanda bu yaş içindeki bir bebek veya küçük çocuk ile hem annenin, hem babanın mümkün olduğunca fazla vakit geçirmesi, onunla oynaması, konuşması, onu sevdiğini belli etmesi, ona yakınlık göstermesi, onunla gezmesi, onun fizikî bakımını ihmal etmemesi, onun normal gelişim basamakları hususunda dikkatli olması, onun diğer çocuklar ile diyaloguna zemin hazırlaması, sadece onun için belli zamanlar ayırması, ona masal anlatma vb. birçok faaliyeti günlük hayat içerisinde yapmaları uygun olur. Sonuç olarak anne-babaların aşırı tv izleyen çocuklar için tv'den onları tamamen mahrum etmek yerine, onların tv izleme süresini dengelemeleri uygun olacaktır.