REHBERLİK ve PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK PORTALI
Nicin Uyuyoruz
Niçin Uyuyoruz?
Doç.Dr. Tahsin Tane
Doç.Dr. Tahsin Tane
Tuğrul Yanık
Uyku, kişinin kendisinden ve çevreden habersiz kaldığı bir istirahat halidir. Uyku esnasında vücut ısısı, kan basıncı ve solunum hızı azalır. Uyku vücudun tamirinde, büyümesinde ve hastalıklara karşı bağışıklık kazanmasında rol oynayan önemli bir ihtiyaçtır. Beyin elektrik akımlarını kaydeden EEG (Elektro -Ensefalogram) kullanılarak uykunun iki periyoddan oluştuğu bulundu: Hızlı göz hareketleri (rapid eye movement)’nin olduğu REM ve derin uykunun olduğu non-REM priyotları. Rüyalar REM periyodunda görülür ve bu periyotta göz ve diğer kas hareketleri olmakla birlikte kişiyi uyandırmak daha zordur. Derin uyku (non-REM) fiziki, REM uykusu ise ruhi tamirde önemlidir,
Uyku günlük tecrübelerin hafızaya yerleşmesi ve nörotransmitter maddelerin dengelenmesinde rol alır. Uykusuz kişi halüsinasyonlar görür.
Uyku esnasında, arka planı tam olarak anlaşılamamış garip davranışlar sergileriz. Mesela, Kanada’da bir adam uyurgezerken kayınvalidesini katletmiştir. Bir adam rüyasında davetsiz bir misafirden kaçarken, arabasıyla kaza yapmadan ailesinin evine ulaşabilmiştir. Amerikalı bir kadın uyurken yatak odasının duvarına Amerikan haritasını çizmiş ve 50 eyaletin başkentini doğru işaretlemiştir. Yine bir kadın uykuda yediği çikolatalardan 20 kg almıştır.
Amerika’da 30 milyon kişi kronik insomnia,apne ve narkolepsı gibi uyku bozukluklarından muzdariptir. Çoğumuzda ise, sabah yorgun ve gözlerimizde acı ile uyanma vardır. Eğer vücudumuzda uykuyu başlatan moleküller ve bu molekülleri aktive eden olaylar tam bilinse küçük ve büyük uyku bozuklukları tedavi edilebilir.
Araştırmacılar uykunun beden yorgunluğuyla direkt ilgili olmadığını söylemektedirler. Mesela, sabah şafakla birlikte birkaç saat çalışarak bedenini yoran veya koşan bir kişide öğleyin uyku ihtiyacı hissi oluşmaz. Buna bakarak, bilim adamları uykunun daha çok beyinle ilgili olduğunu düşünmüşler ve beynin uykuya kesinlikle ihtiyacı olduğu konusunda birleşmişlerdir.
İnsanda uyku-uyanıklık şeklindeki günlük ritmik değişiklikleri, melatonin hormonu düzenler. Gün ışığı melatonin salgısını azaltır, gece ise salgılanma hızı artar. Melatonin insanın biyolojik saatini düzenler. Mesela; günlük zaman dilimi farklarının oluştuğu kıtalar arası uçak yolculuğunda bozulan biyolojik saatin yeniden ayarlanmasını sağlar. Son yıllarda uykuda salgılanan melatoninin yaşlanmayı engellediğine dair epeyce çalışma yapılmış ve bazı ülkelerde tedavi amacıyla kullanılmaya başlanılmıştır. Bu yüzden, Kur’an-ı Kerim’de buyurulduğu gibi uyku önemli bir nimet ve ikramdır.
Zihinsel faaliyet uykusuzlukta azalır. Ciddi uyku eksikliklerinin farelerde öldürücü olduğu bulunmuştur. Uykusuz bırakılan farelere normalden daha çok yem verilmesine rağmen kilo kaybı engellenememiştir.
Uyku yeme, içme gibi bir ihtiyaçtır. Stanford Üniversitesinden Benington ve Heller uykuda gündüz boşalan beynin glikojen depolarının dolduğunu öne sürdüler. Onlara göre uykuyu başlatan molekül adenozindir. Beyin glukoz kullanır. Glikojen beyin hücrelerinde depolanır. Benington’a göre gündüz glikojen parçalanarak glukoza dönüşür ve enerji için harcanır. Uykunun non-REM periyodunda da, bu boşalan glikojen deposu tekrar doldurulur.
Benington ve Heller’e göre beyin uzun süre uyanık kaldıktan sonra adenozin seviyesinde oluşan değişiklikler, beyni uykuya götüren olayları başlatır. Yani uyku ihtiyacı arttıkça adenozin üretimi de artmaktadır. Üretilen adenozin miktarı non-REM uykuda EEG dalgalarının büyüklüğünü belirler. EEG dalgaları ne kadar büyük ise uykunun derinliği de o oranda artmış demektir.
Adenozin analoğu olan N6-Siklopentiladenozin verilen sıçanlarda derin uyku oluştuğu ve bu sıçanların uyandıktan sonra uzun süre uyanık kaldıkları gözlendi. Kafein ve çayda bulunan teofilin gibi sinir uyarıcı ve uyku açıcı maddelerin adenozin reseptörlerini bloke ederek non-REM uykuyu engelledikleri bulunmuştur. İllinois Üniversitesinden M. Radulavachi adenozin analoglarının uykuyu başlattıklarını, adenozin antagonistlerinin ise uykuya dalmayı zorlaştırdıklarını buldu.
Beyinde adenozin, nöronların ateşlenmesini azaltmakta ve adenozin reseptörleri bloke edildiğinde ise nöronlar çabuk ateşlenmektedirler. Nöronların ateşlenmesinin azalması uykuya, artması ise uyanıklığa sebep olmaktadır. Heller’e göre adenozin kendi reseptörleri ile birleşince, nöronun membranında bulunan potasyum kanalları açılır ve pozitif yüklü potasyum hücrenin dışına çıkar. Sonuçta, adenozin bu nöronun uyarılabilirliğini veya ateşlemesini azaltır.
Eğer uykuda glikojen depoları yenileniyor ve bu yenileme sadece non-REM uykuda gerçekleşiyorsa, niçin REM uykusuna giriyoruz diye bir soru akla gelebilir. REM uykusu non-REM uykusuna tekrar geri dönmemizi sağlar. REM uykusunda pozitif yüklü iyonlar hücre içine girerler. Pozitif yüklü iyonların hücre içinde birikmesi bizim tekrar non-REM uykusu periyoduna geçebilmemizi sağlar. Non-REM uykusu beyin hücrelerinin yeterli enerji depolayabilmesi, bağışıklık sisteminin aktif hale gelmesi, büyüme ve vücudun tamiri (restorasyonu) gibi fonksiyonlar için şarttır.
Uyku ile ilgili yukarıda bahsedilen adenozin hipotezi oldukça yeni ve orijinal bir konudur. Bu hipotezin kesinleşerek teori haline gelebilmesi için daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır.
Sonuç olarak, adenozin teorisi sonuçlanır ve adenozin analoğu olan maddeler uyku problemlerinde tedavide kullanılır ise bu önemli bir tıbbi ilerleme sayılabilir. Özellikle uykuya dalamayan yaşlı insanlar için bu maddelerin tedavide kullanılması önemlidir.